DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

1509 Yıllında Yaşanan Büyük İstanbul Depremi

Yayınlanma Tarihi : Google News

İstanbul’u vuran en şiddetli depremlerden biri 1509 depremidir. Dönemi yaşayanların “Küçük Kıyamet” adını yakıştırdıkları felaket İstanbul’un karşılaştığı afetlerin en büyüklerindendir. Öylesine sarsıcı olmuştur ki Marmara Denizi’nin dalgaları Galata surları ile Cerrahpaşa sahilindeki surları aşıp geçmiştir. Binlerce insanın öldüğü ve yaralandığı bu depremde Topkapı Sarayı da hasar görünce II. Bayezid saray bahçesinde kurulan çadıra yerleşmişti. Artçı sarsıntılar hiç kesilmeden devam edince İstanbul’u terk edip Edirne’ye yerleşti fakat oraları da berbat haldeydi. Kırk beş gün kadar süren artçı sarsıntıların kesilmesiyle memleketin her yerinden marangozlar, dülgerler getirildi. Kısa sürede İstanbul baştan başa imar edildi.

Tarihte İstanbul’da yaşanan en büyük Deprem, Marmara Denizi’nde Adalar yakınlarında 10 Eylül 1509’da olmuş bir depremdir. Gece saat 04.00’te meydana gelen deprem, İstanbul için çok yıkıcı olmuş. Depremin büyüklüğü ve yarattığı ağır hasar sebebiyle halk arasında Küçük Kıyamet (Kıyamet-i Suğra) olarak adlandırılmıştır.

Depremde 160.000 nüfusa ve 35.000 yerleşim birimine sahip olan İstanbul’da, aralarında Osmanlı Hanedanı’ndan bazı kişilerin de bulunduğu 13.000 kişi ölmüş ve sayısı bilinmeyen çok sayıda İstanbullu açılan yarıklara düşüp kaybolmuş. 1070 ev tamamen yıkılmıştır.

Depremde İstanbul’un Surları, Edirnekapı, Silivrikapı, Yedikule, İshak Paşa Kapısı, Topkapı Sarayı, Fatih Camisi, Anadolu Hisarı, Yoros Kalesi, Boğaziçi, Heybeliada, Burgazada, Silivri, Rumeli Hisarı, Kızkulesi, Haliç, Galata ve Pera ağır hasar görmüştür. Birçok kervansaray, hamam, mescit yıkılmıştır.

İstanbul ve Pera’nın bazı bölgelerinde, yerde yarılmalar, su ve kum fışkırmaları oluşmuştur. Deprem, tsunamiye neden olmuştur. Tsunami, şehrin surlarını, Galata ve İstanbul’daki birçok duvarı aşmış ve ağır hasara neden olmuştur. Bu duvarlara yakın olan bazı evlerin denize battığı görülmüştür.

Bazı kaynaklara göre Divan-ı Hümayun üyesi 3 kişi de tüm ailesini kaybetmiştir. Aralarından Mustafa Paşa ve ona bağlı 360 sipahi de atlarıyla birlikte konakta ölmüştür.

Fatih ve Beyazıt Camii, Topkapı Sarayı ve Ayasofya da bu depremden nasibini almış ve büyük hasarlar görmüştür. Ayasofya’nın sıvaları dökülmüş ve su bentleri yıkılmıştır.

Dönemin padişahı 2.Bayezid ise günlerce sarayın bahçesine yaptırdığı çadırda kalmış ve sonrasında Edirne’ye gitmiştir.

Bulunan belgelerde İstanbul’da hasar görmeyen hiçbir evin kalmadığı yazılıdır. Deprem sonrasında ise bir tsunami meydana gelmiş.
Bu tsunami 10 metreye kadar yükselen dev dalgalar oluşturmuş ve Galata Surları’nı aşarak şehirde bir tufan oluşturmuştur.
.
Yerbilimciler bu korkunç depremi son yüzyılda Doğu Akdeniz’de görülen en büyük doğal afet olarak tanımlamışlardı.

Depremde şehir halkının yaklaşık yüzde 10’u deprem sonucu ya ölmüş ya da yaralanmıştır.

Deprem en büyük hasarı camilere vermiş. 109 cami tamamen yıkılırken ayakta kalanların da tümünün minaresi tahrip olmuştur.İstanbul Surları zarar görmüş, burçlardan 49’u yıkılmış ya da ağır hasar görmüştü.

Ayasofya Camiinin ise fetihten sonra yapılan minaresi yıkılmış. 2. Bayazıd’ın Topkapı Sarayı’ndaki yatak odası da depremden çökmüş, ancak padişah birkaç saat önce odadan ayrıldığı için zarar görmemişti..

Depremden sonra toplanan Divan-ı Hümayun, depremin izlerini silebilmek için her evden 22 akçe ek vergi toplanmasına karar vermiş,Şehrin yeniden imar edilmesi için imparatorluk çapında harekete geçilmişti.

Anadolu’dan 37 bin, Rumeli’den 29 bin işçi ve usta İstanbul’a getirildi. Şehrin imarı için işçi ve malzeme temini zaman aldığından İstanbullular 1509 kışını derme çatma yapılarda büyük zorluklar içinde geçirmişti.

İstanbul’daki imar faaliyetlerine 29 Mart 1510’da başlanmıştı ve çok kısa bir sürede 1 Haziran 1510’da bitirilmişti.

2. Beyazıt depreme karşı önlem olarak şehrin muhtelif yerlerine yerin altında biriken gazı yerin üstüne vermek amacıyla 2 bin deprem kuyusu açtırmıştı.
Bu kuyuların günümüzde suyu da yoktur. Halk arasında dilek kuyusu diye adlandırılmıştır.

Osmanlı’da ahşap ev, hem rutubetli olan İstanbul havası hem de fay hattı üzerinde bulunan İstanbul için bilerek tercih edilmiş. Osmanlı’nın ahşap eve yönelmesi, gelenek ve görenekten değil, depremdendir. İlk görülen Kastamonu evleri ahşap değildir, taştır. Birtakım yerlerde taş birtakım yerlerde ahşap tercih edilmiştir. İstanbul’da taşa hiç yaklaşmamışlar, hep ahşap düşünülmüştür. Ahşap olunca da bu kez yangınla başları derde girmiştir.

YORUM YAP