1980 ve 1990’lı yıllarda başlayan büyük şehirlere göç beraberinde yıllar içinde Aileler arasında büyük trajediler yaşanmasına sebep oldu.
Son yıllarda Festival ve Şenlikleri bahane ederek doğduğumuz topraklara gitiğimizde karışık duygular yaşamaya başlıyoruz. Çünkü doğdup büyüdüğümüz ve çocukluğumuzun geçtiği yerler aynı bulabiliyoruz ama oradaki insanları bulamıyoruz.
Mesela doğduğunuz evde babamızı göremeyince hemen yetim kaldığımızı anlıyoruz. Çocukluğumuzun geçtiği mahalle ve sokaklarda arkadaşlarımızı göremeyince artık büyüğümüzün hatta yaşlandığımızın farkına varıyoruz. Etrafımız da akrabalarımızı görmeyip mezarlıkta isimlerini görüp dua okuyunca her şeyin aslında gelip geçici olduğunu anlıyoruz.
Aslında mutlu ve huzurlu insanların geçmişine baktığınızda Ailesi ve sevdikleri insanlar içinde doğup büyüdüğünü görürsünüz. Küçük yaşlarda gurbete giden çocukların büyüyüp başarılı birer birey olsalar dahi özguvenden yoksun eziklik psikolojisini üstünden atması yıllar alabiliyor. Tabiki bu durum çeşitli sebepler ile gurbete giden bütün çocuklar ve gençler için geçerli değil. Gittikleri yerlere uyum sağlayıp başarılı olanların sayısıda oldukça fazla oduğunu görüyoruz.
Bu yıl yaz tatilini geçirmek için Ardahan’a gittiğimde yaşlı bir akrabamız “Keşke şu gurbet olmasaydı. Büyütüğüm 7 çocuğum bir tanesi bile yanımda yok. Hepsi evlendi gitti. Her gün biri kapımızı açar diye bekliyoruz. Bu zulümdür” dedi.
Ben 15 yaşımda Ardahan Köprülü Beldesi’nde ayrılıp İstanbul’a geldim. Memleketime her gittiğimde en çok mezarlığa gidip ziyaret ediyorum. Ayrıca doğduğum büyüdüğüm mahallede dolaşırken sanki bir şeyler kaybetmiş onları arıyorum gibi bir duygu yaşıyorum. Aslında kaybettiğim doymadan yaşamadığım çocukluğum ve gençliğimdir. Her şey zamanında yaşanırsa değerlidir. Dünyanın neresine giderseniz gidin. Doyduğunuz yerde yaşayacaksınız ama aklınızda bulunan yani doğduğunuz yer ile öleceksiniz. Hayat böyle. Bu durum tüm canlılar için geçerlidir.
Erkan Sarıkaya
Siyasal Yaşam Gazetesi İmtiyaz sahibi