
Halk arasında ”Bacasız fabrika” olarak dilendirilen siyasi partiler arasında yine milletvekili transferleri tartışma konusu oldu. Son günlerde siyaset sahnesinde alışık olduğumuz, ancak her seferinde tepkiyle karşılanan siyasi partiler arasında milletvekili transferleri bu hafta gündemde geniş yer aldı. Özellikle son olarak Ak Parti kongresinde gündeme gelen bu geçişler, siyasi ahlak ve etik açısından ciddi soru işaretleri bulunduruyor. Seçmenin iradesini hiçe sayan, parti sadakati yerine kişisel menfaatleri önceleyen bu tür geçişlerin meşruiyeti tartışmalı olduğu kadar, hukuki boşluklar da barındırıyor. Geçtiğimiz yıllarda bu konuda yasal düzenleme çalışmaları yapıldı ama farklı sebeplerden dolayı yasalaşmadı.
Bazı kesimlerin siyasi amaçları için bir araç olarak kullandıkları siyasi partilere üye olmak ve parti için çalışmanın bir menfaat beklentisi olduğunu görebiliyoruz. Bu yüzden siyasi partilere ”Bacasız fabrika” benzetmesi yapılıyor.
Aslında milletvekili transferleri, demokrasinin ruhuna aykırıdır. Seçmenler, oylarını verdikleri partiye ve onun vaatlerine güvenerek sandık başına gider. Ancak vekillerin kendi çıkarları doğrultusunda veya siyasi pazarlıklar sonucu başka partilere geçmesi, seçmenin iradesine yapılmış bir müdahaledir. Bu durum, siyasetin tamamen kişisel kazanç arayışına dönüştüğü izlenimini yaratmakta ve topluma olan güveni zedelemektedir.
Her zaman gündem olan Belediye başkanlarının parti değiştirmesi ve siyasi partiler arasında milletvekillerinin parti değiştirmeleri, genellikle etik ve ahlaki tartışmalara yol açan bir konu olarak siyaset gündeminde geniş yer alıyor. Bu tür transferlerin değerlendirilmesinde çeşitli açılardan yaklaşmak gerekir. Belediye Başkanları ve Milletvekillerinin siyasi partiler arasında geçiş yapması, genellikle “parti değiştirme” olarak adlandırılan durum, demokratik sistemlerde önemli etik kaygılara yol açmaktadır. Bu tür transferler, seçmenlerin güvenini zedeleyebilir, çünkü seçmenler, seçtikleri yetkililerin belirli bir partinin programıyla seçildikten sonra sadakatlerini değiştirdiklerinde kendilerini ihanete uğramış hissedebilirler. Eleştirmenler, bu geçişlerin genellikle gerçek ideolojik değişimlerden ziyade kişisel çıkarlar tarafından motive edildiğini, bu durumun da siyasi süreçlerin bütünlüğünü tehlikeye attığını savunuyorlar. Ayrıca, sık transferler hükümet içinde istikrarsızlığa yol açabilir ve siyasi kurumlara olan kamu güvenini zayıflatabilir.
Bir ülkenin siyasi parti liderleri ve milletvekillerinin kararları ile tecihleri o ülkenin demokrasi gelişimine çok büyük etkisi oluyor. Ülkemizde yaşanan siyasal ve toplumsal çalkantıların temelinde yozlaşma olgusu yatmaktadır. Özellikle siyasal partiler, demokrasinin vazgeçilmez kuruluşları olması nedeniyle yozlaşma olgusunun merkezinde yer almaktadır. Bu noktada politik yozlaşma, siyasal partiler tarafından ortaya çıkan bozulma ve çürümenin kamusal alanda görünürlüğüdür. Bu görünürlük siyasette etik sorununu da gündeme getirmektedir.
Siyasi yozlaşma bir çok yönden ülkenin her tarafını ve her kesimi etkiliyor. Türkiye’de siyasal partiler, iktidara geldiklerinde ya da iktidara ortak olduklarında, sahip oldukları siyasal güç ve yetkilerini partinin veya yandaşlarının çıkarlarını gözetecek bir biçimde kullanmaları nedeniyle politik yozlaşmalar yaşanmıştır. Ayrıca kamusal güç ve yetkinin ahlak ve hukuk kurallarının hiçe sayılarak kamusal yarar yerine, özel çıkar amacıyla kullanılması etik sorununu da gündeme getirmiştir. Türkiye’de siyasal partiler tarafından siyaset, bir kamu hizmeti aracı olarak görülmemektedir. Menfaat temin eden ve dağıtan kuruluşlar olarak algılanan siyasal partilerin etik ilkelerin uygulanmasında sorun yaşamaktadır.
Siyasi parti liderleri ve milletvekilleri konuştukları sözler ve eleştiriler yüzünden hapis cezası alıp cezaevine girmeleri doğru bir uygulama değil. Siyası partilerden milletvekili seçilmesi ve görevleri açısından yeni yasal düzenleme ihtiyacı doğmuştur. Ayrıca seçilen milletvekilleri siyasi konuşmaları ve kürsü dokunulmazlığı yeniden yasal güvence getirilmelidir.
Erkan Sarıkaya